Compulsive Buying Disorder
#1
Merhaba,

Bu gün forumda @Bruce komşumuzun paylaştığı bir yazıyı görünce, sokakta yürürken eski bir düşmanı görmüş gibi oldum. Gerçi düşmanım olmadı hiç, nasıl bir duygu olduğunu bilmiyorum ama olsaydı galiba böyle olurdu Smile
http://www.geltir.com/thread-2935-post-1...#pid127246

Meselem, Compulsive Buying Disorder...
Türkçesi tam nedir bilmiyorum ama, "Satın olmak zorunda olduğunu düşünme hastalığı" gibi bir şey galiba...

Bu sendroma 2010 yılında çok ciddi şekilde yakalanmıştım. Amatör bir müzisyen olarak, kendi evime ufak bir home studio kurmak istedim. Az çok birikimim ve gelirim de vardı, başladım ufaktan alışverişlere...
Temel ekipmanları aldım. Artık basitçe gitarımı ve vokalimi kaydedip dinlemek istiyordum. Ama sonuç? Hala dinlenebilir bir parça kaydedemiyordum. Gündüz ofiste masa başında, sürekli youtube'a girip müzik ekipmanları videoları seyrediyordum. Sanki oradaki aletlerden birini de ben alırsam, daha iyi parçalar kaydedebileceğimi düşünüyordum. Sürekli bir arayış içindeydim, gecem gündüzüm "acaba ne almalı ve kaydımı güzelleştirmeliyim" diye düşünerek geçiyordu... Bütün videoların anafikri şuydu: "Kayıtların kötü mü, o zaman şu aleti al daha güzel olsun"

Benimle aynı anda, bir arkadaşım da aynı dertten muzdaripti. O da fotoğraf ile uğraşıyordu. O'nun derdi de aynıydı... "Acaba ne satın alsam da daha iyi fotoğraflar çekebilsem"

***

İnsanlara sürekli bir şeyler satmak istiyorlar. Bilinçaltımızda sürekli aynı mesaj.
"Yetersiz misin? Sorun sende değil, ekipmanlarında... Daha iyisini al, daha iyi olsun"

Bir balıkçı olsan, sana diyecek ki "balık tutamıyor musun, oltanı değiştir, daha çok balık tut"

Şimdi burada şöyle bir durum var, eğer sen bir fotoğrafçı isen, elbetteki yeni bir makine almalı, teknolojiyi takip etmelisin. Ancak, bir yerden sonra iş, elindeki ekipmanları yalayıp yutmak ile de alakalı...

Erkin Koray sahnede, diyorlar ki "üstad o makine (orgundan bahsediliyor) çok eskimedi mi?" Diyor ki "Ya ben bunu daha yeni yeni çözdüm."

Aşık Veysel'in bir kayıt stüdyosu yoktu, ama geride koca bir isim bıraktı.

Bazen belgesellerde görüyorum, usta fotoğrafçılar, ormanda gezerken öylesine bir an yakalıyorlar, ellerinde profesyonel ekipmanları olmadan, basitçe çekiyorlar o kareleri, ama harika oluyorlar.

Elimizde koskoca yeşil perde teknolojisi var, ama hala bazı eski filmler, şimdiki filmlere taş çıkarır.


Şimdi bunun bizim tıraşımızla ne alakası var? Elbette bir alakası yok Smile Ya da var mı bilmiyorum. İçimden geldi, ben de paylaşmak istedim. Smile
Okuduğunuz için çok teşekkür ederim.
Saygılar
Cevapla
#2
Öncelikle fikir benden mi çıktı yoksa foruma üye bir kısmın farkında olmadan içinde bulunduğu durum muydu onu pek bilemiyorum. Bana kızabilirler belki, aslında amacım da bu, "Gerçekten ihtiyacım mı var yoksa kendimi iyi hissetmek için mi alıyorum?" sorusunu kişinin kendine sorabilmesi; bundan dolayı bana kızan olursa da bunu mutlulukla karşılayacağım. Satın almak için ucu bucağı olmayan bahaneler üretebiliyoruz kendimize. "Bu son, ....a kadar başka bir şey almayacağım.", "Şunu da alırsam daha iyi performans alırım.", "Şu da diğerleriyle birlikte tam koleksiyon olacak, diğerlerini tamamlayacak.", "Ölümlü dünyada şu kadarcık keyfim olmuş, çok mu." vs. vs... Hayır kendimden biliyorum, ne zaman tasarruf etmeye kalksam bir şekilde bir düşünce aklıma girip bu kararımın çok erken sonlanmasına sebep oluyordu. Sanırım, para gerçekten yönetilmesi çok zor bir enstrüman. Bu konuda öz disipline sahip insanların iş ve aile hayatlarında da gayet başarılı ve mutlu olduklarını görüyorum.

İşimin olduğu semt Sıhhiye'de bir çok telefon ve elektronik satan dükkanlar mevcut, çoğunluğunu ikinci el telefonlar oluşturuyor. Dükkanların önünden geçerken çoğu zaman "Şunu geçen ay aldım, bu ay satıp şunu alacağım.", işyerimde "Şu aracı geçen yıl aldım, satıp kredi çekip şunu alacağım.", işe gittiğim belediye otobüsünde "Şu elbiseyi geçen hafta aldım, bu hafta avm'ye gidip kombinini alacağım." şeklinde söylemlere kulak misafiri olunca kendimi sorgulamaya başladım. Orta direk bir ailenin tek erkek çocuğuydum, o zamanlar herkesin olduğu gibi Sümerbank'tan giyinen, gelecek yıl da giysin diye bir iki numara büyük ayakkabı alınan. Benim yaşımdayken, babam, memur maaşıyla üç çocukla ve kirada aile geçindirmeye çalışan, ayakkabısının altı yama ama imkanlar dahilinde her istediğimizi yerine getirmeye çalışan. Çok zaman değil, 90'lı yılların başında. Tekrar sordum kendime ne zaman ve nasıl bu kadar tüketimi sever olduk diye. Sanırım babamdan öğrenecek çok şeyim var...

Ayrıca size de çok teşekkür ederim üstadım vesile olduğunuz için, uzun zamandır yazmak istiyordum bunları.
Acta est fabula, plaudite.
Cevapla
#3
Komşum siz de müzisyenlik olduğunu bilmiyordum. Ne hoş Smile Aynı sendroma ben de dönem dönem girer çıkarım. Bu durum bence tamamen reklamlarla oluşturulmuş sanal ihtiyaçlar silsilesi.

Ev stüdyonuzu kurdunuz mu? Geçen seneden beri evstüdyo'su ile ilgili bir blog yazıyorum. Zaten Google da ilgili kelimeleri arttığınızda muhtemelen kişisel bloğum ve evstüdyo'su ile ilgili bloğuma rastlarsınız eğer hala kayıt yapmakla ilgileniyorsanız seve seve yardımcı olurum.

Tekrar konumuza dönecek olursak;

Reklamlarla beynimize kazınan sanal ihtiyaçlardan bahsetmiştim. Buna en güzel örnek elma logolu marka diye düşünüyorum. Sanki hayatımızda olmasa yaşayamayacakmışız gibi hissettiriyorlar resmen. Hem kızıyorum hem de kullanıyorum o da ayrı konu.

Daha önce satış temsilcisi olarak çalıştığım yıllarda öğrendiğim bir anektodu paylaşayım oradan pay biçin.

"Battaniyeyi değil sıcaklığını satın." Yani sıcaklık duygusunu satın, insanların duygularına dokunun, yüreğine dokunun. İşte büyük ve başarılı şirketlerin tam olarak yaptığı bu. Önce o sıcaklığa ihtiyacımız olduğuna ikna ediliyoruz, sonra o sıcaklığı bize verecek birşeyler arıyoruz ve bulup alıyoruz. Bizi bu kapitalizm denen çarkın içine öyle bir çekmişler ki bir daha zor kurtuluruz.

Hayat birçoğumuz için yeterince zor, o yüzden fazla da uzatıp içinizi karartmak istemem.

Saygılar
Cevapla
#4
Dönem dönem bende de nüks eden bir kronik durum. Çok berbat birşey ve bende genellikle bu daha çok internetten sipariş olarak oluyor. Gördüğümü hiç aklımda gündemimde yokken kendime engel olamadan sipariş veriyorum ve sipariş biter bitmez bir suç işlemişlik duygusu bir pişmanlık. Hatta bazen özellikle aliexpress gibi siteler de rastgele birşeyler alayım diye dolaşıyorum. Morhipo vs sitelere hergün bakıp en az haftada bir üç beş parça sipariş veriyorum. Geri avm de filan aldığım aynı gömlek takım vs mağazasında çok fahiş fiyatlara görünce sanki bana bedava göndermişler gibi sevindirik oluyorum. Yani bazen uyumadan önce telden bir nete bakayım dediğimde kendimi yattığım yerde 200 300 lira harcamış olarak buluyorum. Ailemle kalıyorum kira vs harcamam yok genel olarakta eve bir çöp bile almam maaşı böyle çarçur ediyorum, bekarken harcayayım evlenirsek zaten ev bark çoluk çocuk birşey alamam diye bahaneler. Neyse çok dolmuşum iki gündür sepette bekleyen ürünleri gene rahat duramayıp aldıktan sonra bir günah çıkarması yapayım dedim.


Sent from my iPhone using Tapatalk
https://www.instagram.com/u1071/
Cevapla
#5
Sistemin, tükettiğin sürece mutlusun fikrini, insanlara çocukluktan beri aşılamasının sonucu. Sonunda insanları borçlandırıp, hiçbir yere kıpırdayamaz köleler haline getiriyorlar! Hepimiz için geçerli.
“Kesin bilgi ancak çok az bildiğimiz zaman mümkündür. Bilgi miktarımız arttığında şüphemiz de artar.”
Goethe
Cevapla
#6
Paylaşımlar için teşekkürler Smile
Yazılarınızı okurken aklıma Fight Club geldi. Ordan bir replik paylaşmak istiyorum.

Burda, yaşayan en güçlü ve en zeki erkekleri görüyorum... Bu potansiyeli görüyorum... Ve hepsi heba oluyor... Lanet olsun, bütün bir nesil benzin pompalıyor, garsonluk yapıyor yada beyaz yakalı köle olmuş... Reklamlar yüzünden araba ve kıyafet peşindeler... Nefret ettiğimiz işlerde çalışıp gereksiz şeyler alıyoruz... Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız... Bir amacımız yada yerimiz yok... Ne büyük savaşı yaşadık... Ne de büyük buhranı... Bizim savaşımız ruhani bir savaş... En büyük buhranımız; hayatlarımız... Televizyonla büyürken milyoner, film yıldızı ya da rock yıldızı olacağımıza inandık... Ama olamayacağız... Bunu yavaş yavaş öğreniyoruz... Ve o yüzden çok çok kızgınız... " Tyler Durden
Cevapla
#7
Ben de işin farklı bir yönünden olaya yaklaşayım. Bunun psikolojik bir bozukluk olduğu biliniyor ama bir grup psikolog bunun çok da kötü bir şey olmadığından bahsediyor. Tabi yazının devamını okuyunca anlayacağınız nedenden dolayı bu grup pek büyük bir grup değil.

Günümüz insanı şehirde yaşadığı hayattan dolayı kendisini sıkça mutsuz hissediyor. Alışveriş yaparak bu mutsuzluğun üstesinden gelmeye çalışıyor. Bir şeyler alarak kendisini tatmin ediyor. Bu kişilerin geçici de olsa rahatlamasını sağlıyor. Buna başka bir alternatif ise profesyonel yardım almak. Fakat ortalama bir psikoloğun seans ücretinin 200 TL olduğunu düşününce aylık 800 TL psikolog masrafı yapmak yerine bazen alışveriş yapmak daha ucuza geliyor ve sizi daha çok mutlu ediyor.

Evet bir de bu taraftan bakalım olaya. Tabi işlerine getireceği zarardan dolayı bunu destekleyen ruh sağlığı uzmanı pek fazla değil. Smile
https://instagram.com/buyukkotukurt/
Cevapla
#8
Arkadaş ortamında sürekli asgari ücretlilerin sürekli telefon değiştirdiği ve en pahalı telefonları kullandığı konuşulurdu.
Bir gün asgari ücret ile çalışan bir arkadaşıma sordum.
"ne yapaym? maaşımı biriktirip ev-araba-arsa mı alayım yoksa yatırım mı yapayım? Benim maaşımdan artanla en fazla telefon alınır, ben de onu alıp mutlu oluyorum"
dedi, her konu da tek bir mutlak doğru olmadığını hatırlattı. Saygı duydum
Cevapla
#9
Türkiye'de Kredi Kartı Kullanımına İlişkin Özet:

Türkiye’de kredi kartı kullanımı giderek yaygınlaşmış, 2005'yılından 2012 yılına kadar %254 artış gösteren toplam kredi kartı sayısı 54.29 milyona ulaşmış, kredi kartı ile gerçekleştirilen işlem tutarı (alışveriş+nakit çekim) 2012 yılında 361 Milyar TL olarak gerçekleşmiştir. Kullanıcıların %45,57'sini iş gücü dışında kimseler yahut emekliler oluşturuyor. Yine, kullanıcıların yalnızca %31'i yükseköğrenim eğitim seviyesine sahipler.

İşlem başına ortalama işlem tutarına bakıldığında, işlem başına ortalama işlem tutarının 2005-2012 döneminde sürekli arttığı ve 65 TL’den 143 TL’ye kadar yükseldiği görülmektedir.

Ülkesel ölçekte yapılan anketlerde katılıcımların %65'i, nakit sıkışıklığı olduğu zamanlarda alışveriş yapabilmesini kredi kartı kullanım sebeplerinin ilki olarak tanımlıyor. Katılımcıların %82'si kredi kartı edinirken ya hiç bilgi edinmeksizin ya da çok az bir bilgiyle kredi kartı sahibi oldukları göze çarpıyor.

Borcunu ödeyemeyerek temerrüde düşen kişi grubu incelendiğinde, bankaların tüketicilerin risk seviyesine bakmaksızın izledikleri pazarlama faaliyetleri ve sokak köşelerinde kredi kartı dağıtmaları, aşırı tüketimi ve borçlanmayı teşvik ettiği, uyguladıkları yüksek faiz oranları ile özellikle finansal bilgi seviyesi düşük olan tüketicileri hedef alarak, suistimal ve mağdur etmesi sonucu insanları intihara sürükleyecek noktaya getirdiği gözlemleniyor.

Unutmadan ekleyeyim, kredi kartı segmenti diğer tüm bankacılık enstrümanlarından 5 kat daha fazla kar sağlıyor bankalara.

Ve canım ülkemde 24 milyon icra dosyası varmış...

Kaynak: http://www3.tcmb.gov.tr/kutuphane/TURKCE...nozkan.pdf
Acta est fabula, plaudite.
Cevapla
#10
Bence bankaları veya reklamları bahane etmek suçu başkasının üstüne yıkmak oluyor. Kredi kartının olmadığı dönemlerde tefecilik, senet vs.. gibi başka olaylar vardı. TV izlemeyip bu durumda olan insanlar var. Bu "bilgisayar oyunu oynadı cani oldu" veya "silahlar insanları öldürüyor" gibi bir söylem, yani suçu insanın kendisinden çıkartıp başka bir olguya yüklemek.
Haydi hayırlı tıraşlar...
Cevapla


Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: