30/11/2019, Saat: 11:43
(Son Düzenleme: 30/11/2019, Saat: 11:46, Düzenleyen: Primus Pilus.)
Öncelikle hepinize merhabalar. Adım Gün, 20 yıldır tıraş, 15 yıldır düzenli tıraş, birkaç aydır da adam gibi tıraş olmaya çalışan bir komşunuzum.
Size biraz kişisel tıraş serüvenimden bahsedeyim.
Biz erkek milleti için ya da hadi genelleme yapmayayım en azından benim için, bazı şeyleri deneme yanılmayla öğrenmek zaman alıyor. Ben de 2014 yılına kadar köpük/jel+kartuş ikilisine talim eden çoğunluktaydım. İşim gereği her hafta, pazartesiden cumaya beş gün üst üste olduğum tıraşlarda özellikle perşembe ve cuma günleri tahriş ve kızarıklık sorunu yaşardım.
Bunu uzun süre karşı konulmaz bir kader olarak düşünsem de kurtulmanın yollarını aramaya başladım. Aklıma ilk önce aynı sorunu askerde hiç yaşamadığım geldi. 155 gün boyunca bir gün bile ara vermeden üst üste tıraş oldum ancak hiç kızarıklıkla karşılaşmadım. Mevcut koşullarımla kışla koşullarını karşılaştırınca iki şeyin fark yarattığını anladım. İlki askerde sabahları sıcak su olmadığı için her zaman kullandığımız buz gibi su, ikincisi ise Arko yeşil krem Askerde kişisel hayat olmadığı için insan küçük lükslere bile daha çok sahip çıkıyor, ben de her tıraştan sonra yüzüme krem sürerek güne başlardım. Halbuki evdeyken sabah tıraş olup işe yetişme kaygısı ile hızlıca banyodan çıkıyoruz. Böylece askeri düzene yani tıraş sonrası bol soğuk su ve krem uygulaması ile daha rahat tıraşlar olmaya başladım.
Daha sonra jeller yerine kullanabileceğim bir şeyler ararken 2014 yılında geleneksel tıraş kavramını ilk kez duydum. Ancak başlangıçta jiletler ile uğraşmak zahmetli geldiği için kartuştan kurtulmayı biraz ötelesem de hemen marketten bir fırça ve iki Arko sabun aldım. Sabunları yine bir Arko krem kutusuna basıp, yüzümde köpürterek bol köpükle ve keyifle tıraş olmaya başladım. Böylece tahriş sorunu benim için tarih olurken jeller de çöp kovasını boyladı. Sonra bir gün annem bize geldiğinde banyoda duran tıraş fırçamı görünce çok duygulandı ve dedemden yadigar kalan Başak marka tıraş fırçasını bana emanet etti. Rahmetlinin tahta tıraş kutusundan çıkardığı fırça ile yüzünü köpürtmesini ve sakin sakin tıraşını olmasını anarak ara ara fırçasını kullanmaya devam ettim.
Jiletlere ve jiletli makinelere ise nedense bir antipatim vardı. 99 yılında ilk kez tıraş olmaya başladığımda, evdeki çift taraflı bir makineyi kullandığımı ve suratımı sürekli kestiğimi hatırlıyorum. Yaklaşık bir yıl bu makine ile tıraş olduktan sonra ilk kez ülkeye giren Mach3'ler kesiksiz bir tıraş imkanı sunduğu için jiletleri hayatımdan çıkarmıştım. Ta ki bu yıla kadar...
Bu yıl artık kartuşların saçma sapan fiyatlara gelmesi beni arayışlara yönlendirdi. Aslında konu fiyat da değil ama üç ay kullanılacak plastik çöplere 40-50 lira vermek saçma geldi. Bunun üzerine tamamen geleneksel tıraş olmanın yollarını aramaya başladım. Bu aşama beni @DelikanliTiras üstadın videolarına yönlendirdi, videolar da beni geltir'e getirdi. Biraz okudukça aslında hiç bir şey bilmediğimi fark ettim ancak artık kartuş kullanmamaya karar verdim. Kendime bir DE89 makine, Semogue SOC fırça, Proraso krem, balsam, köpürtme kabı, şap, askı ve muhtelif marka jiletler alarak artık kartuşlarla da vedalaştım. Eh böyle daha pahalı olmaya başladı ama en azından tıraş keyfim katlandı.
İlk tıraşım bol kesik ve tahrişle dolu olsa da elim makineye alıştıkça daha rahat tıraş olmaya başladım ve tıraştan aldığım keyif arttı. Tabi bu sürede salı ve perşembe günlerini bay geçerek, tıraş sayımı haftada üç güne indirdim. İlerleyen dönemde elim ve cildim alıştıkça tekrar beş güne dönerim nasıl olsa. Artık pazar geceleri sabah uyanayım da güzel bir tıraş olayım diye sabah olmasını bekliyorum. Tıraş olduğum günlerde ise gün içinde çalışırken gayrı ihtiyari sapık gibi yüzümü okşadığımı farkediyorum.
İşte benim maceram bu, geç de olsa bu keyfi keşfetmiş olmaktan ve aranızda olmaktan mutluyum.
Uzun bir yazı oldu ama hepimiz bu tıraş keyfi hakkında konuşmak için burada değil miyiz?
Okuyan tüm komşulara teşekkürler, tekrardan selamlar, sevgiler....
Size biraz kişisel tıraş serüvenimden bahsedeyim.
Biz erkek milleti için ya da hadi genelleme yapmayayım en azından benim için, bazı şeyleri deneme yanılmayla öğrenmek zaman alıyor. Ben de 2014 yılına kadar köpük/jel+kartuş ikilisine talim eden çoğunluktaydım. İşim gereği her hafta, pazartesiden cumaya beş gün üst üste olduğum tıraşlarda özellikle perşembe ve cuma günleri tahriş ve kızarıklık sorunu yaşardım.
Bunu uzun süre karşı konulmaz bir kader olarak düşünsem de kurtulmanın yollarını aramaya başladım. Aklıma ilk önce aynı sorunu askerde hiç yaşamadığım geldi. 155 gün boyunca bir gün bile ara vermeden üst üste tıraş oldum ancak hiç kızarıklıkla karşılaşmadım. Mevcut koşullarımla kışla koşullarını karşılaştırınca iki şeyin fark yarattığını anladım. İlki askerde sabahları sıcak su olmadığı için her zaman kullandığımız buz gibi su, ikincisi ise Arko yeşil krem Askerde kişisel hayat olmadığı için insan küçük lükslere bile daha çok sahip çıkıyor, ben de her tıraştan sonra yüzüme krem sürerek güne başlardım. Halbuki evdeyken sabah tıraş olup işe yetişme kaygısı ile hızlıca banyodan çıkıyoruz. Böylece askeri düzene yani tıraş sonrası bol soğuk su ve krem uygulaması ile daha rahat tıraşlar olmaya başladım.
Daha sonra jeller yerine kullanabileceğim bir şeyler ararken 2014 yılında geleneksel tıraş kavramını ilk kez duydum. Ancak başlangıçta jiletler ile uğraşmak zahmetli geldiği için kartuştan kurtulmayı biraz ötelesem de hemen marketten bir fırça ve iki Arko sabun aldım. Sabunları yine bir Arko krem kutusuna basıp, yüzümde köpürterek bol köpükle ve keyifle tıraş olmaya başladım. Böylece tahriş sorunu benim için tarih olurken jeller de çöp kovasını boyladı. Sonra bir gün annem bize geldiğinde banyoda duran tıraş fırçamı görünce çok duygulandı ve dedemden yadigar kalan Başak marka tıraş fırçasını bana emanet etti. Rahmetlinin tahta tıraş kutusundan çıkardığı fırça ile yüzünü köpürtmesini ve sakin sakin tıraşını olmasını anarak ara ara fırçasını kullanmaya devam ettim.
Jiletlere ve jiletli makinelere ise nedense bir antipatim vardı. 99 yılında ilk kez tıraş olmaya başladığımda, evdeki çift taraflı bir makineyi kullandığımı ve suratımı sürekli kestiğimi hatırlıyorum. Yaklaşık bir yıl bu makine ile tıraş olduktan sonra ilk kez ülkeye giren Mach3'ler kesiksiz bir tıraş imkanı sunduğu için jiletleri hayatımdan çıkarmıştım. Ta ki bu yıla kadar...
Bu yıl artık kartuşların saçma sapan fiyatlara gelmesi beni arayışlara yönlendirdi. Aslında konu fiyat da değil ama üç ay kullanılacak plastik çöplere 40-50 lira vermek saçma geldi. Bunun üzerine tamamen geleneksel tıraş olmanın yollarını aramaya başladım. Bu aşama beni @DelikanliTiras üstadın videolarına yönlendirdi, videolar da beni geltir'e getirdi. Biraz okudukça aslında hiç bir şey bilmediğimi fark ettim ancak artık kartuş kullanmamaya karar verdim. Kendime bir DE89 makine, Semogue SOC fırça, Proraso krem, balsam, köpürtme kabı, şap, askı ve muhtelif marka jiletler alarak artık kartuşlarla da vedalaştım. Eh böyle daha pahalı olmaya başladı ama en azından tıraş keyfim katlandı.
İlk tıraşım bol kesik ve tahrişle dolu olsa da elim makineye alıştıkça daha rahat tıraş olmaya başladım ve tıraştan aldığım keyif arttı. Tabi bu sürede salı ve perşembe günlerini bay geçerek, tıraş sayımı haftada üç güne indirdim. İlerleyen dönemde elim ve cildim alıştıkça tekrar beş güne dönerim nasıl olsa. Artık pazar geceleri sabah uyanayım da güzel bir tıraş olayım diye sabah olmasını bekliyorum. Tıraş olduğum günlerde ise gün içinde çalışırken gayrı ihtiyari sapık gibi yüzümü okşadığımı farkediyorum.
İşte benim maceram bu, geç de olsa bu keyfi keşfetmiş olmaktan ve aranızda olmaktan mutluyum.
Uzun bir yazı oldu ama hepimiz bu tıraş keyfi hakkında konuşmak için burada değil miyiz?
Okuyan tüm komşulara teşekkürler, tekrardan selamlar, sevgiler....