eskiyi sevenlerden biri olarak konuya katılmak istedim müsadeniz olursa 
her türlü zorluğu, sorunu duydum, dinledim anneannemden, kolay yıllar değil hakikaten. lakin öyle bir milletiz ki, o da geçmiş gitmiş (o zamanki insanlar sayesinde).
biraz uzun bir hikaye (aslında hakikat) geldi aklıma, hızlıca geçeceğim sıkmasın kimseyi. belki bilenler vardır onlar da affetsinler.
Sultan 2. Mahmud Han dönemi.
düşük gelirli bir memurun eşi hamile. son günlerinde ve birdenbire sancısı tutuyor. ne doktora, ne ebeye verecek paraları yok. bir telaştır gidiyor. o dönemler saraya telgraf yalnızca bakırköy' den çekilebiliyor. memur koşturuyor telgrafhaneye. lisân-ı münasib ile anlatıyor acziyetini. telgraf padişaha geliyor, "ülkem içinde bu durumda olan biri var ve beni haberdar etmiyorsunuz" diye bir güzel kalaylıyor etrafındakileri ve saray arabası ve bir kese altınla birlikte saray hekimini doğruca memurun evine yolluyor ve "beni haberdar edin" diyor. hekim ve yaver döndüklerinde güneş doğmak üzere. bir bakıyorlar ki sultan hala ayakta ve getirecekleri haberi heyecanla bekliyor.
düşünün ki bir sultan, sade bir vatandaşın haberi için heyecanlanıyor.
bir de bilen bilir, sadaka taşları vardı o dönemler. ince gönül ve ince düşüncelerin eseri.
o zamanlar insanlık vardı. işte bütün özlemimiz bundan zaten. hala bazen oluyor böyle şeyler, markette yol verdiğiniz birisi gözünüzün içine bakıp gülümsüyorsa, o hala insandır bana göre.
neyse hüzünleniyorum ben bu konulara girince, böyle şeylere hala değer verecek bir forumda olduğumu bildiğimden paylaşma cüretini gösterdim.
selamlar.

her türlü zorluğu, sorunu duydum, dinledim anneannemden, kolay yıllar değil hakikaten. lakin öyle bir milletiz ki, o da geçmiş gitmiş (o zamanki insanlar sayesinde).
biraz uzun bir hikaye (aslında hakikat) geldi aklıma, hızlıca geçeceğim sıkmasın kimseyi. belki bilenler vardır onlar da affetsinler.
Sultan 2. Mahmud Han dönemi.
düşük gelirli bir memurun eşi hamile. son günlerinde ve birdenbire sancısı tutuyor. ne doktora, ne ebeye verecek paraları yok. bir telaştır gidiyor. o dönemler saraya telgraf yalnızca bakırköy' den çekilebiliyor. memur koşturuyor telgrafhaneye. lisân-ı münasib ile anlatıyor acziyetini. telgraf padişaha geliyor, "ülkem içinde bu durumda olan biri var ve beni haberdar etmiyorsunuz" diye bir güzel kalaylıyor etrafındakileri ve saray arabası ve bir kese altınla birlikte saray hekimini doğruca memurun evine yolluyor ve "beni haberdar edin" diyor. hekim ve yaver döndüklerinde güneş doğmak üzere. bir bakıyorlar ki sultan hala ayakta ve getirecekleri haberi heyecanla bekliyor.
düşünün ki bir sultan, sade bir vatandaşın haberi için heyecanlanıyor.
bir de bilen bilir, sadaka taşları vardı o dönemler. ince gönül ve ince düşüncelerin eseri.
o zamanlar insanlık vardı. işte bütün özlemimiz bundan zaten. hala bazen oluyor böyle şeyler, markette yol verdiğiniz birisi gözünüzün içine bakıp gülümsüyorsa, o hala insandır bana göre.
neyse hüzünleniyorum ben bu konulara girince, böyle şeylere hala değer verecek bir forumda olduğumu bildiğimden paylaşma cüretini gösterdim.
selamlar.