18/05/2017, Saat: 23:25
Tarih üzerine Yazılar, Savlar, Sorular
|
19/05/2017, Saat: 21:03
AKDENİZ Güzel İzmir'de deniz kıyısında çay keyfi yaparken aklıma geldi, yazayım istedim. Akdeniz Dünya tarihinin şekillendiği deniz. Romalılar ona ana dilleri Latince'de "Mare Nostrum" (Bizim Deniz) demişlerdi. Yukarıdaki Akdeniz'in kıyılarını gösteren haritaya bakınca Bizim Deniz derken pek de abartmadıklarını görürüz. O bölge büyük İmparatorluklarının sahip olduğu toprakları da kapsar. Büyük Tarihçi Fernand Braudel 'in öncülüğünde (ki 2. Dünya Savaşında atıldığı esir kampında başlamıştı bu kitaba) çok yazarlı güzelim "Akdeniz" kitabında ne güzel anlatılır coğrafyası ve tarihi. Şöyle başlar kitap: "Bu kitapta gemiler yol alır; dalgaların şarkıları sürer gider; bağcılar Cinque Terre yamaçlarından Cenova Rivierası'na inerler; Provence'da, Yunanistan'da zeytinler toplanmıştır; Venedik'in durgun sularında ya da Cerbe kanallarında balıkçılar ağ çeker; tekne yapımcıları, vaktiyle yapılan teknelere benzer tekneler yapar... Ve biz yine, onlara göre, zamanın dışında olduğumuzu fark ederiz." Dünyanın başka hiçbir yerinde onun kıyılarındaki ve adalarındaki kadar medeniyet kurulmadı. Tarihi, insanlığın tarihidir. Zamanının bütün süper güçleri bu denizi kontrolleri altında tutmak istedi. Osmanlı zamanında oranın hakimlerinden biri de Barbaros Hayreddin Paşa idi. Akdeniz yüksek tuzlu bir denizdir. O yüksek tuzlu sular alt akıntılarla Atlantik Okyanusuna, Okyanusun az tuzlu suları ise üst akıntılarla bu bir çok büyük nehirin döküldüğü denize ulaşır. İç denizlerin en büyüğüdür Akdeniz. Ölmez Ağaç muhteşem Zeytin de uygarlıkların beşiği bu kıyıların ağacıdır. Üzerine çokca güzel kitap var. Anlatılanların küçük bir özeti bile sayfalar tutar. Biz yine sözü fazla uzatmadan devam edelim. Türkler bize Anadolu'nun kapısını açan Malazgirt Savaşından sonra bu topraklardaki ilk başkentlerini ele geçirdikleri İznik şehrinde kurarlar. Malazgirt'den kısa bir süre sonra vardıkları deniz onların karşılaştıkları en büyük su parçası idi....o kadar çok ada olduğunu gördüler ki ona "Adalar Denizi" dediler. Bu, şimdi Ege dediğimiz (ki Türkler için çok yeni bir isimdir bu) denizdi....3000'i aşkın büyüklü küçüklü adasıyla orası 'Adalar Denizi' idi gerçekten. Çocukken ilkokulda Mustafa Kemal'in 'Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir' emrini verdiği bilgisini dıyduğumda, ordunun niçin İzmir'de , Ege kıyısında durduğu kafama takılmıştı. Yine bir kütüphane ziyaretiyle anlamıştım ki, oranın ismi Ege değil, Akdeniz. Ta Selçukludan beri kullanılan zarif 'Adalar Denizi' ismini Osmanlı da kullanmış ama orayı coğrafi bir doğru olarak Akdeniz'in bir parçası olarak görmüş. Osmanlı Harp akademilerinde okutulan derslerde İzmir de bir Akdeniz şehri olarak anlatılmış. İyi eğitimli bir Osmanlı Subayı olan Mustafa Kemal gayet doğru söylemişti hedefin Akdeniz olduğunu söylerken. Bu 'Adalar Denizi' adını Selçuklu ve Osmanlı geçmişimiz sonrasında bizler de yeni Cumhuriyetimizle birlikte kullanmaya devam ettik. Yunan mitolojisinden gelen Ege (Aegean) adının resmi olarak kullanılmaya başlanması çok sonradır. 'Adalar Denizi' daha bizden, daha zarif ve tanımlayıcı bir isimmiş bence Sent from my iPad using Tapatalk
21/05/2017, Saat: 15:32
Güzel İzmir'de eski adı Balçıklıova olan Balçova'dan İnciraltı'na ne zaman çay içmeye gitsem aklıma gelen bir tarihsel olayı yazayım istedim:
İngilizlerin desteğiyle Anadolu'yu işgal edip, orayı bir Yunan coğrafyası haline getirmek gibi bir hayalle hareket eden Yunan ordusunda bu işgale karşı olan askerler de vardı. Anadolu'nun işgalinin İngiliz emperyalizminin bir oyunu olduğunu, Anadolu halklarının kendi kardeşleri olduğunu ve onları öldürmeyeceklerini söyleyen 200 civarı sosyalist asker işgale karşı bir manifestoyu imzalamışlardı. Liderleri Selanik'li bir asker idi. İzmir'e ayak basar basmaz, Türk düşmanlığıyla katliama başlayan Yunan ordusunun bu 200 civarı askeri, 'Türkleri öldürmeyeceğiz' diye silah bıraktıkları için tutuklandılar. İzmir'de hapsedilip, aylarca işkence gördüler imzalarını bu bildiriden çekmeleri için. Bu 200 civarı askerin hiç biri imzasını çekmedi ve uzun bir yargılamadan sonra idama mahkum edildiler. İnciraltı'nda kurşuna dizildiler. Sent from my iPad using Tapatalk
22/05/2017, Saat: 19:38
İzmir Seyahatinde okuduğum kitaplardan birisi de George Gawrych'in güzel kitabı "Genç Atatürk"tü. O kitaptan Sakarya Meydan Muharebesi öncesine ait bir bölümü paylaşmak istedim (bu güzel kitaptan başka alıntılar da yapacağım sonra): "Mustafa Kemal Cephede: Mustafa Kemal muharebenin tam ve doğrudan sorumluluğunu almaya hazırdı. 12 Ağustos'ta Fevzi'yle birlikte, birlikleri ve savunmaları denetlemek üzere cepheyi ziyaret etti. 15 Ağustos'ta, bir tepede araziyi incelediği sırada, Mustafa Kemal atından düşüp iki kaburgasını kırmak gibi büyük bir talihsizliğe uğradı. Ertesi gün, muharebe öncesinde yarasını tedavi ettirmek üzere Ankara'ya döndü. İsmet'in belirttiği gibi, muharebe boyunca Mustafa Kemal bu yaralanmanın yol açtığı acı ve ağrılar içindeydi. Bu kaza, halihazırda Mustafa Kemal'in hayatının ayrılmaz bir parçası haline gelen sağlık sorunlarını daha da ağırlaştırdı. Fakat yenilmez azmi ve berrak zihni, fiziksel zaaflarına galebe çalmaya devam etti. 14 Ağustos'da, Yunan ordusu muharebe meydanına doğru uzun, dokuz günlük yürüyüşüne başladı; bu ilerleyişin büyük bölümü yeterli su tedarikinin büyük önem kazandığı çöl şartları altında gerçekleşti. Mustafa Kemal 17 Ağustos'ta hızla cepheye döndü ve Sakarya Muharebesinin sonuna kadar orada kaldı. Karargahını, Ankara'ya hızlı erişimi sağlayan Mallıköy demiryolu istasyonunun on kilometre güneyinde, küçük bir köy olan Alagöz'de kurdu. Muharebenin hararetİ içinde bilgi ve emir akışında bazı kesintiler baş gösterse bile, telgraf ve telefon, gerek cephe kumandanları gerek Ankara'ya hızlı muhabere imkanı sağladı. Halide Edib'in Mustafa Kemal'e doğrudan erişim imkanıyla Alagöz'e gelmesi tarihi kaynaklar açısından olumlu bir gelişmeydi. Halide Edib düzenli olarak Mustafa Kemal ve yaveri Miralay Arif ve İsmet'le yemek yedi; daha önemlisi önemli tartışmalar esnasında hazır bulundu. Alagöz'deki ev, aynı zamanda Kemal'in karargahı olarak işlev görüyordu. Halide Edib 20 Ağustos'ta orada Mustafa Kemal'le ilk karşılaşmasını destansı bir dille betimledi: "Köy yolları karanlık, çamur içinde. Ay batmış. Gece yarısı oluyor. Küçük bir tahta köprüyü geçerek öbür taraftaki eve gittik.....Mustafa Kemal Paşa, oturduğu koltuktan güçlükle kalkmaya çalıştı. Çünkü kaburga kemikleri hala ağrılar içindeydi...Mustafa Kemal Paşa'ya doğru, kalbimde mutlak bir hürmetle gittim. O mütevazi odada, bütün gençliğin bir millet yaşasın diye ölmeyi göze alan kararını temsil ediyordu. Ne saray, ne şöhret, ne herhangi bir kudret onun o odadaki büyüklüğüne yaklaşamaz. Gittim, elini öptüm." " Sent from my iPad using Tapatalk II. Dünya Savaşı'nda Navajo Kızılderilileri: Geçen sene yaptığım II. Dünya Savaşı okumalarında, haberdar olduğum bir konu hakkında detayları öğrenmiştim. 2. Dünya Savaşında sonradan detayları açığa çıkan bir şey de Almanlar tarafından Amerikan ordusunun gizli haberleşmesindeki kodların çözülememesi için Orduya alınan Navajo Kızılderililerinden kurulmuş bir takımla, bu haberleşmenin karşı tarafı şaşırtan bir şekilde Navajo dilinde yapılmasıydı. Gizli şifreleri çözülemiyordu. Bu efsanevi kızılderili asker grubu 'Navajo Şifre Konuşanları' diye anılıyordu. Ağırlıklı olarak Amerikan Deniz Piyadelerinin içinde yer aldı bu grup. Pasifik cephesindeydiler. Bu Navajo grubu, tüm ordu tarafından büyük saygı gören bir gruptu. Bir çok üst düzey subay, savaşın önemli cephelerinde onlar olmadan zaferin kazanılamayacağını söylemiş. Özellikle İwo Jima muharebesiyle birlikte kahramanlar olarak anılmaya başlandılar. İşin ilginç yanı, Amerika 1. Dünya Savaşına girdiğinde, Choctaw kızılderili dilini gizli askeri haberleşmede kullanmıştı ve Alman şifre çözücülerin işini o zaman da çok zorlaştırmıştı bu hiç bilmedikleri garip dille. Alman şifre çözücü ekiplere büyük başarısızlık sağladı Choctaw'lar. Bu taktik o kadar başarılı oldu ki, 2. Dünya Savaşı başladığında Amerikan ordusu Navajo diliyle aynı şeyi yaptı. Bakın Almanlar arada ne yapmış: 1. Dünya Savaşında başlarına gelen bu Kızılderili Dili aldatmacasından çok çeken Almanlar, ileride yaklaşacak savaşta (2. Dünya Savaşı) aynı aldatmacaya karşı önlem alabilmek için bir çok ajanını Amerika'daki Kızılderili Rezervasyon bölgelerine Antropolog, Yazar kimliğinde kızılderili dillerini öğrenmeleri için göndermiş. Bir kısım ajan da bir savaş durumunda kızılderililerin savaşa katılmayıp, Amerikan hükümetine karşı ayaklanmaları için faaliyette bulunmuş. Ama bunu da başaramamışlar. Amerikan kızılderilileri 2. Dünya Savaşına gönüllü olarak katılmış. Sent from my iPad using Tapatalk
23/05/2017, Saat: 19:52
Bunu bilmiyordum , ilginç .. Teşekkürler abi .
23/05/2017, Saat: 22:05
Bu konu hakkında bir film var, tavsiye ederim.
https://www.facebook.com/KariaBrushWorks
24/05/2017, Saat: 00:12
Teşekkürler @crionics
İzlenecek filmler listeme ekledim, sağolasın. Sent from my iPhone using Tapatalk
24/05/2017, Saat: 00:18
(24/05/2017, Saat: 00:12)SumNauta Adlı Kullanıcıdan Alıntı: Teşekkürler @crionics Siz de sağolun Sizin çeşit çeşit konularda verdiğiniz bilgiler yanında hiçbir şey değil.
https://www.facebook.com/KariaBrushWorks
|
« Önceki Konu | Sonraki Konu »
|
Konu ile Alakalı Benzer Konular | |||||
Konular | Yazar | Yorumlar | Okunma | Son Yorum | |
Tarih ve Ornekleri. | 3RD1 | 28 | 18,607 |
30/05/2020, Saat: 05:36 Son Yorum: MetsGo |
Konuyu Okuyanlar: